Vedalar ve Gözyaşları
Eller..Mutluluğu taşırlar genelde bizlere ama vedalarımızda da başrol oynarlar. Ön sıralardan sallanırlar sevgilinin yaşlı gözleri önünde. Evladın iç parçalayan yalandan gülümsemelerine perde olurlar. Babanın umuda yolculuğunun başlama düdüğünü çalarlar. O eller havaya kalkınca kimi için dünya kararır bir anda,kimi için hüzün tohumları ekilir yüreklerinde yeni gübrelenmiş olan toprağa. Vedalarımız her zaman en ücra köşede kalmış olan parçalarımızdır genellikle. Saklamak isteriz onları bir daha hiç çıkarmamak üzere. Eriyen karların üzerine bırakırız karışmaları için suya. Oysa suya karışan hiçbir zaman onlar olmaz,gözyaşlarımız olur bir balerin gibi süzülen o beyazlıklarda.
İnsan dediğimiz bu iki ayaklı hayvanlar biraz değişiktirler. Duyguları vardır. Zor ulaşılan birinin arkasından öylece bakıp "Hadi güle güle,nasıl olsa tekrar görüşeceğiz." diyemezler. Fena şekilde koyar çünkü bu gidişler onlara. Terminal denilen o her zaman soğuk ve kasvetli olan yer,sadece biz istediğimizde ya da beklediğimiz kişi yüzündeki gülümsemesini fenerine takmış bir şekilde bize yansıtırken ısınır. Birinin gidişi sana ızdıraplar içinde geçecek olan gecelerin giriş biletini uzatırken başkasına sevinç çığlıkları attırabilir içten içe.İşte,sana veda için kalkan o el, ulaşılan yerde sarılmak için açar kilidini.
Tek kişiliktir vedalar. Herkes kendi uçurtmasının havada süzülmesini izler. Her kaplumbağa kendi ipini göğüsler yorgun bacakları üstünde. Hangisi daha zordur peki? Veda etmek mi,veda edilmek mi? Ağlamak mı ağlatmak mı? Gitmek mi kalmak mı? Bilinmezliğin bu çamurlu suyu bizleri dipteki dünyayı görmekten alıkoyuyor. Olan yine Leyla'sını arayan Mecnun'a dönen gözyaşlarımızla büyüttüğümüz sefil sokak çocuklarına oluyor...
Yorumlar
Yorum Gönder