Sürpriz...
Derin sancılar çekiyordu güzel kadın,alnından boşalan teri başörtüsüyle silmeye çalışıyordu arada. Köyün bütün kadınları da başında toplanmıştı. Kim bilir doğurduğu kaçıncı çocuktu bu. Kimi ölmüş kimi hastalanmıştı yaşayanlar toplam 6 taneydi bu gelen de 7.siydi. Daha önce yaptığı doğumlar onu bu kadar yormuş muydu hatırlamıyordu ama bu seferkinin ölmeyeceğinden emin gibiydi. O bunları düşünürken ebe kadının kayan gözlerinin içine bakıp bağırdı "Müjdeler olsun,bir erkek evladın daha oldu Ayşe kızım"...
Makedonya'nın köyünde bir 3 Mayıs günü doğan bu erkek evlada Ahmet adını verdiler. Ayşe'nin en küçük oğlu diyeceklerdi ona,Ayşe'yse Pamuğum diye sevecekti,Fenerbahçe için atacaktı kalbi sonra en sevilen dayı olacaktı belki de, dünyalar güzeli bir kadının biricik aşkı,en önemlisi de "Baba" olacaktı.
Ahmet büyüdü büyüdü büyüdü... Bir kadına aşık oldu,yaşı da epey geçiyordu,elinden kaçırmamalıydı bu yeşil gözlü güzel kadını. Kadın da onu deli gibi seviyordu,evleneceği adamın hayalini kurardı hep küçükken ve sonunda kararını vermişti. Ahmet ile Mine bir sıcak temmuz günü evlendiler,ama ne evlenme sanırsın ki padişah oğlu evleniyor. 40 gün 40 gece düğünler,kınalar yapılmış. Mutluydular hem de çok. Saf ve temizdi onların yaşadıkları. Yeni döşedikleri kocaman evde,iki kişi geçinip gidiyorlardı. Sonra Mine 94 yılının temmuzu ya da ağustosu gibi doktora gitti,hamileydi. Ahmet bunu duyunca ne yapacağını bilemedi "baba olmak"... Her şeyi olmuştu ama henüz baba olmamıştı. Alışması zor bir durum gibi gelse de ikisi de bir çocuk için hazırdılar. Erkek olacaktı çocukları doktorun söylediğine göre. Onun için hazırlıklar yapıldı. Mavi mavi giysiler,takımlar,oyuncaklar alındı. Adı bile belliydi bu erkek bebeğin daha doğmadan "Rutkay"...
Ve işte bir gece ansızın Mine'nin ağrıları tuttu,Mine'nin annesinin getirdiği takvim yaprağı 3 Nisan 1995'i gösteriyordu. Apar topar hastaneye gittiler,doğum için her şey hazırdı. Ve o doğdu... Ama ufak bir değişiklikle doğdu. Nur topu dedikleri türden olmasa da tatlı bir kız çocuğu dünyaya getirdi Mine. Yüzü gözü mosmor,buruşuk,ağlayan bir şeydi elinde tuttuğu. Çok çekecekleri vardı anlaşılan bu kızdan. O yaratığa Nilsu dediler sonra. Nilsu ile Ahmet'in gözleri ilk buluştuğunda hemen aralarında bir çekim olmuştu. Gülücükler saçılmıştı sanki göklere. Ahmet artık "baba"ydı. Kızını da fanatik bir Fenerbahçeli ve futbol düşkünü yaptı. Onunla maçlara gitti,konserlere gitti,Rock Kamplarına gitti...
Aradan yıllar,yıllar geçti. Nilsu büyüdü 5 yaşına geldi. Kocaman bir aileydiler artık. Peki o aileye yeni bir üye daha gelmesi gerekmez miydi? Nilsu çok istiyordu bunu. Minicik ellerini her seferinde göğe açıp,Allah'a yakarıyordu bir kız kardeşinin olması için. En sonunda o temiz kalbiyle ettiği dualar gerçek oldu ve Ahmet'le Mine'nin bir kızları daha dünyaya geldi. Ona da Ahmet'in en sevdiği isimlerden biri olan "Doğa" dediler.
Ahmet şimdilerde yetenekli ve profesyonel bir baba. Eskiden müthiş şiirler yazardı. Yazma yeteneğini aynen büyük kızı Nilsu'ya da aktardı ve o kız şuan babasına,ilk aşkına,beyaz atlı prensine bu yazıyı yazıyor. Arka fonda hoş bir müzik eşliğinde beraber geçirdikleri 17 senenin muhteşemliğini düşünerek...
Makedonya'nın köyünde bir 3 Mayıs günü doğan bu erkek evlada Ahmet adını verdiler. Ayşe'nin en küçük oğlu diyeceklerdi ona,Ayşe'yse Pamuğum diye sevecekti,Fenerbahçe için atacaktı kalbi sonra en sevilen dayı olacaktı belki de, dünyalar güzeli bir kadının biricik aşkı,en önemlisi de "Baba" olacaktı.
Ahmet büyüdü büyüdü büyüdü... Bir kadına aşık oldu,yaşı da epey geçiyordu,elinden kaçırmamalıydı bu yeşil gözlü güzel kadını. Kadın da onu deli gibi seviyordu,evleneceği adamın hayalini kurardı hep küçükken ve sonunda kararını vermişti. Ahmet ile Mine bir sıcak temmuz günü evlendiler,ama ne evlenme sanırsın ki padişah oğlu evleniyor. 40 gün 40 gece düğünler,kınalar yapılmış. Mutluydular hem de çok. Saf ve temizdi onların yaşadıkları. Yeni döşedikleri kocaman evde,iki kişi geçinip gidiyorlardı. Sonra Mine 94 yılının temmuzu ya da ağustosu gibi doktora gitti,hamileydi. Ahmet bunu duyunca ne yapacağını bilemedi "baba olmak"... Her şeyi olmuştu ama henüz baba olmamıştı. Alışması zor bir durum gibi gelse de ikisi de bir çocuk için hazırdılar. Erkek olacaktı çocukları doktorun söylediğine göre. Onun için hazırlıklar yapıldı. Mavi mavi giysiler,takımlar,oyuncaklar alındı. Adı bile belliydi bu erkek bebeğin daha doğmadan "Rutkay"...
Ve işte bir gece ansızın Mine'nin ağrıları tuttu,Mine'nin annesinin getirdiği takvim yaprağı 3 Nisan 1995'i gösteriyordu. Apar topar hastaneye gittiler,doğum için her şey hazırdı. Ve o doğdu... Ama ufak bir değişiklikle doğdu. Nur topu dedikleri türden olmasa da tatlı bir kız çocuğu dünyaya getirdi Mine. Yüzü gözü mosmor,buruşuk,ağlayan bir şeydi elinde tuttuğu. Çok çekecekleri vardı anlaşılan bu kızdan. O yaratığa Nilsu dediler sonra. Nilsu ile Ahmet'in gözleri ilk buluştuğunda hemen aralarında bir çekim olmuştu. Gülücükler saçılmıştı sanki göklere. Ahmet artık "baba"ydı. Kızını da fanatik bir Fenerbahçeli ve futbol düşkünü yaptı. Onunla maçlara gitti,konserlere gitti,Rock Kamplarına gitti...
Aradan yıllar,yıllar geçti. Nilsu büyüdü 5 yaşına geldi. Kocaman bir aileydiler artık. Peki o aileye yeni bir üye daha gelmesi gerekmez miydi? Nilsu çok istiyordu bunu. Minicik ellerini her seferinde göğe açıp,Allah'a yakarıyordu bir kız kardeşinin olması için. En sonunda o temiz kalbiyle ettiği dualar gerçek oldu ve Ahmet'le Mine'nin bir kızları daha dünyaya geldi. Ona da Ahmet'in en sevdiği isimlerden biri olan "Doğa" dediler.
Ahmet şimdilerde yetenekli ve profesyonel bir baba. Eskiden müthiş şiirler yazardı. Yazma yeteneğini aynen büyük kızı Nilsu'ya da aktardı ve o kız şuan babasına,ilk aşkına,beyaz atlı prensine bu yazıyı yazıyor. Arka fonda hoş bir müzik eşliğinde beraber geçirdikleri 17 senenin muhteşemliğini düşünerek...
BABALAR GÜNÜN KUTLU OLSUN BABACIM,SENİ ÇOK SEVİYORUM!!!
Yorumlar
Yorum Gönder