Amerikan Rüyası: Citizen Kane



     Kamera kadrajında karlı bir ortam. Yavaş yavaş uzaklaşıldığında anlıyoruz ki gördüğümüz aslında küçük bir kar küresi ve yaşlı bir adamın elinden "Rosebud" kelimesiyle merdivenlere doğru düşüyor. Daha sonra içeriye giren hizmetçi bayanın görüntüsü, bu kürenin camına adeta bir ayna netliğinde yansıyor. İşte sinema tarihinin unutulmaz açılış sahnesinin yaratıcısı Orson Welles... 25 yaşında çektiği Citizen Kane filmiyle tanıdığımız dahi çocuk. Aslında onun oyuncu,senarist,yönetmen kimliğinin yanı sıra bir de fazla bilmediğimiz şarkıcı yönü var. Orson Welles  "I Know What Is To Be Young " şarkısıyla klasikler arasına girmeyi başarmıştır. Yine de biz onu her zaman Charles Foster Kane olarak taşıyacağız yeni nesillere. 
  


    Orson Welles sinema tarihinin en görkemli baş yapıtlarından birini çektiğinde,yazının başında da belirttiğimiz gibi, 25 yaşındaydı ve sene 1940'tı. İkinci Dünya Savaşı yeni başlamış,Hollywood'da bundan nasibini almıştı. Charlie Chaplin ile eğlence sektörünün merkezi idaresini eline alan sinema,giderek saygınlığını yitiriyordu. İşte, Yurttaş Kane tam da bu sıralarda çekilmiş, izleyiciye daha derin bir bakış açısı ve teknik anlamda dönemine göre oldukça geniş bir görüş alanı sağlayan yenilikçi bir film. Işıklandırma üstten yapıldığı için tavanın görünmediği filmleri düşünün,hoşunuza gider miydi? Orson Welles'in bu soruya cevabı hayır olmuş olacak ki  alt açı tekniğini düzeltip yandan ışıklandırma fikrini bu film ile sinema dünyasına kazandırmıştır. Ayrıca deep focus ve yapılan muhteşem montajlarda Citizen Kane'i , sinema denilen gökdelenin inşasının önemli bir parçası haline getiriyor. Film,ünlü medya patronu Charlie Kane'in hayatını baştan sona uzun bir dönemde incelediğinden dolayı oyuncuların yaşlandırılması gerekiyordu. Böylece muhteşem çocuğumuz doğru makyaj uygulamalarıyla, sinemadaki realitenin bize geçmesinin mümkün olduğunu göstermiş oldu. (Benjamin Button günümüz sineması için neyse Yurttaş Kane'de zamanının en iyi makyaj tekniklerini sergilemektedir.)






      Filmi çok farklı açılardan ele alabiliriz ancak şöyle bir konusuna göz atmak da fayda var. Charles Foster Kane... Amerika'nın gelmiş geçmiş en büyük medya patronu ve ölmeden önce söylediği son söz: "Rosebud". İnsanların kişiliğini son sözleri belirlemese de hayatlarında önemli dönüm noktaları olan ya da olayları belirleyen şeylerdir genelde. İşte hikayemiz buradan yola çıkarak genç bir gazetecinin Rosebud'ın anlamının peşinden gitmesi üzerine kurulu. Bu son sözün anlamını araştırırken de sansasyonel medya patronunun yaşam hikayesine ve kişiliğine ulaşır. Verilmek istenen mesajlar, tam da o flashback sahnelerinde verilir. Anne sevgisinden yoksun büyüyen bu yüzden de kibirli ve sevgiye aç olarak benliğini yetiştiren Bay Kane aslında tek bir şeyi arzulamaktadır,filmde bu Rosebud ile ilişkilendirilip kayıp yapboz parçası olarak bize gösterilmiştir. Orson Welles anlaşılan seyirciyle biraz dedektiflik oynamak istemiş.


       




Citizen Kane'in çekimleri sırasında.


        Ufak bir analiz yapmak gerekirse film kısaca Amerikan Rüyası'nın kapitalist güçlerin elleri altında nasıl da büyütüldüğünü, bizlere siyaset,medya,savaş ve her çağın değişmez toplum ögeleri aracılığıyla göstermek istiyor.  Ben merkezcilik duygusunun altında yatabilecek olguları en iyi şekilde beyaz perdeden izleyicisine aktarıyor. Filmin altında yatan çocukluk duygularının ise ayrıca düşünülmesi gerektiği kanısındayım. Özellikle filmin başlarındaki o kar sahnesini tekrar tekrar izleyip filmin sonuyla bağdaştırmanız, filmi anlama konusunda size çok yardım edecektir. Oyunculuklar sade ve ustaca yapılmış. Aynada baktığınız yüzü size olduğu gibi yansıtıyor. Orson Welles'in mükemmel yorumuyla  Charlie Kane'i severken bir yandan da nefret edebiliyorsunuz ondan. Oyuncu altyapısında tiyatro olması, kek hamurunun mayası gibi bir şeydir. Tiyatro kökenli oyuncular kendilerini figüran dahi olsalar belli ederler. Aynen bu filmde olduğu gibi...


     Film vizyona girdiğinde büyük tepkiler toplamış. Özellikle baş karakterin ABD'li medya patronu William R. Hearst ile birebir denebilecek değerlere sahip olması Orson Welles'in fazlaca başını ağrıtmıştır. Gecikmeli olarak vizyona girse de film, eleştirmenlerden büyük övgü toplamış ve en iyi film,en iyi yönetmen dahil olmak üzere 9 dalda Oscar'a aday gösterilmiştir. Ne yazık ki sadece en iyi senaryo dalında küçük altın heykelciğe ulaşabilmiştir. Bu konuda akademiyle zıtlaşmak zorundayım çünkü film özellikle de en iyi yönetmen kategorisinde ipi göğüslemeyi hak ediyor. Aksine senaryosu ve kurgusu gayet basit ama yönetmenlik (montaj,çekim teknikleri,makyaj vs.) açısından sinema tarihi için ders niteliğinde bir film. Akademiye güvenim hiçbir zaman olmadı bu gidişle olmayacak da. Değerini gün geçtikçe katlayan bu eser, bir çok sinema derneği ve yazarları topluluğuna göre gelmiş geçmiş en iyi film olarak kabul görmektedir.



        Orson Welles daha sonraları bir kaç daha önemli film çekmiş fakat hiç biri Citizen Kane'in diktiği bayrağı yerinden kıpırdatamamıştır. Çığır açan nitelikteki teknikleri ve zamanının üst düzey efektleri ile zenginleşen bu tarihsel yolculuk hepimize büyülü dakikalar yaşatıyor. Eğer hala izlemediyseniz hemen bir dvdsini edinin ve kendinizi mükemmel bir aydınlanmanın girdabına bırakın. Sıkılmanız mümkün ama unutmanız imkansız. İyi Seyirler...
          



    

Yorumlar

Popüler Yayınlar