Bayram Öncesi Sessizlik
Bu kız gecenin bir
yarısı pc başında oturmuş ne yapıyor seslerini hafiften duyar gibiyim
uzaklardan. Neden mi uzaklardan diyorum çünkü Zonguldakta’yım. Bu seslerin de
bloğumu okuyan babamdan yükseldiğini farz ediyorum. Kulağımdaki beatslerim bana
Tracy Chapman’dan Smoke and Ashes’ı mırıldanıyor. Kadındaki ses sanki ipekten
bir kumaş gibi ; Narin ve sizi tüm içtenliğiyle doğallığın içine çekiyor. Bu
gece kulağıma çalınan melodiler epey ağırdı aslında ama tam da babama
göreydi. Bir kaçını yazının sonunda paylaşmayı
düşünüyorum baba, merak etme ;)
Bayram nedeniyle Devrek’teyim,annemin
memleketi. Şuan 10 kişi aynı evde soluk alıp verebiliyoruz, inanabiliyor
musunuz? Aile demek bu demek sanırım. Her an karşına bir yüz çıkma ihtimali
ürkütse de gençliğime veriyorum. Ailenin kutsallığına çok inanırım çünkü. Geniş
aileler her zaman daha çekicidir benim için. Şanslıyım ki benim hem anne hem de
baba tarafım oldukça geniş. Hele baba tarafı… Ege aşireti desem yeridir. Her
düğünde farklı bir akrabam ortaya çıkıyor. Popülasyonumuzun düşmesi gerekirken biz
üremeye devam ediyoruz. İkişerli,üçerli gruplar halinde hem de. Gelenek sanırım
bu bizim ailede artık. Şuan neden ayakta olduğum sorusuna gelirsek hemen
bu aile konusuyla bağlantı kuracağım. İşin özü şu; Çünkü uyurken nefes alamamaktan korkuyorum. Afedersiniz ama karıncaların bile yuvaya 4
kişi girdiklerini zannetmiyorum, hele hele uyuduklarını hiç zannetmiyorum. Ben
de kendimi mutfağa verdim işte böyle. Nothing Else Matters’da başladı, ne
yazılır ki notalar beynime inceden inceye gelirken...
Bayram yazısı
yazmayacağım, amacım örf ve adetlerimizi nutuk çekermiş gibi dikte etmek değil
bir yerlere. İçimden geleni yazacağım konusuz,olduğu gibi,su gibi… Sizde su
gibi içersiniz belki belli mi olur? Bu arada kuzenim de Ege Üniversitesi
Gazetecilik Bölümünü kazanmış,belki bir köşede ona ayırırız ileride kabul ederse. O
zaman blog benim olmaktan çıkar ama değil mi? Sahiplenmek bir şeyleri her zaman
kendini önemli hissettirir insana. Kendine ait bir şey olması güç verir
insanoğluna. Kendine ait bir toka,kendine ait bir ayakkabı,kendine ait bir
defter… Hatta daha da büyütelim örnekleri kendine ait bir ev,kendine ait bir
araba,kendine ait bir yaşam. Aslında derin, felsefik yaklaşımlar sonucunda
elimizdekilerin hiç birinin bize ait olmadığını fark edebiliriz. Örneğin
saçlarımız,hani meşhur bir laf vardır kökü sende değil mi,nasılsa uzar? Hayır
işte o kadar basit değil. Seninle beraber var belki ama sana ait değil. Çaba
sarf edilmediği sürece hiçbir şeye benim diyemezsin. Çaba sarf ettiğin şey
elbet senin olacaktır zaten. Hepimizi doğanın bir parçası olarak kabul edersek
bizim elimizde sahip olduğumuz tek şey ruhumuz.
Sahip olduğumuzu
zannettiğimiz her türlü şey için daha da bencilleşiyoruz. Düşüncelerimiz daha bir anlamsızlaşıyor. Çünkü kendimizi göklere çıkarıyoruz,egolarımız kanadımız
oluyor adeta. Uçtukça uzayın gizemlerini çözeceğimizi sanıyoruz. Bu kadar basit
mi? Peki ya sahip olduklarımız var diyelim. Hem de bir çok şeye sahip
olduğumuzu düşünelim. Sadece somut kavramlar değil sizin beyninizde
canlanmasını istediğim,aslında soyut şeyler daha çok yer ediniyor meşe kaplı
sandıklarımızda. Kilit vuramıyoruz onlara.
Değer biçmek dediğimiz o mühim olay var ya hani, kaçımız gösteriyoruz
bunu sahip olduklarımıza? Kaçımız sevgilimizle öpüşmektense sadece onun elini
tutarak mutlu etmeyi deniyoruz? Kaçımız pahalı hediyelerle gönül almaktansa
ufak ama içten bir sarılmayla ısıtıyoruz bedenimizi? Bunları yapan varsa lütfen benimle irtibata
geçsin çünkü gerçekten bu tarz deneyimlere ihtiyacım var.
Kafamda
tasarladığım ufak bir sahneyi anlatayım size. Yolda yürüyorum,yeni kuaförden
çıkmışım. Saçlarım yapılı filan, çevremi süze süze geçiyorum evlerin önünden.
Yan taraftaki evde işçiler, sıcağın altında çalışıyor,onları görüyorum. Bir an
içlerinden biriyle göz göze geliyorum. Yaptığım şeyin ne olması gerekir?
A-Kafanı çevirip yoluna devam et bebeğim,yetişmen gereken
bir davet var.
B-Başınla selam tarzında bir hareket yap, sanırım ayıp
olmaz.
C- Yanlarına gidip biraz muhabbet et,hal hatır sor.
D- Kolay gelsin deyip kocaman bir gülümseme yapıştır suratına sonra da
oradan uzaklaş.
Olması
gerekenle olan arasında dağlar kadar fark var yaşanılan olaylarda. Gerçeklik
aslında istediğimiz şeyler olmalı yaşanılanlar değil. Sen orada aslında onlara
selam vermek istiyorsun,bunu biliyorum. İçinden onlara acısan da takdir ettiğin
tarafları da oluyor. Ama çoğumuz sanki orada değillermiş gibi kafamızı çevirip
yolumuza devam ediyoruz. Sahiplik? Sahip olduğun şeyler? Sahip olduğun şey
elinde tuttuğun son model çantan değildir belki de, ha… Sahip olduğun şey içinde
taşıdığın değerlerindir. Onları da mı ezip geçiyorsun? Eğer cevabın evetse bu
yazıyı boşuna okumuşsun demektir,üzgünüm ya da en azından hayır deyip zamanını bir nebze de olsa değerlendirmiş sayılabilirsin. Seçim senin ;) Şimdi kafanızı kaldırıp aynaya bakın.
Sahip olduğunuz şey gördüğünüz mü yoksa ona bakarken hissettikleriniz mi?
NOT: Az kalsın bu geceki playlistimi paylaşmayı unutuyordum en iyisi onlar için ayrı bir başlık açmak sanırım,iyi geceler pardon iyi sabahlar demeliydim sanırım ya da en iyisi iyi bayramlar!
Yorumlar
Yorum Gönder